İnsan zekasının kişinin içinde bulunduğu ortamla ters orantılı bir ilişkisi var. Özgür davranışın teşvik edildiği durumlarda her yaştan insanın daha yaratıcı olduğu, farklı fikirleri duymaya ve anlamaya daha eğilimli olduklarını gösteren sayısız çalışma var. Dolayısıyla bunun tersinin de doğru olması beklenir ve nitekim o yönde de çok kanıt bulunuyor. Özgürlük alanı daraldıkça zihinsel beceri ve sosyal adaptasyon kapasitesi düşüyor. Öte yandan psikolojik açıdan özgürlüğün daralması birçok kişi için bir çaresizlik ve tıkanma duygusuna teslim olmayı ifade ediyor.
Bu bilimsel bulgular bugünlerde Türkiyede de ilginç bir sınanma şansı buluyor. AKP karşıtlarının çaresizliği anlaşılan öylesine derin bir sıkışma yaratmış ki, İhsanoğlunun gerçekten de siyasi dengeleri değiştirebilecek bir aday olduğunu, CHPnin nihayet siyaset yaptığını, iktidarın paniğe kapıldığını vs yazabiliyorlar. Bu bariz akılsızlık halini psikolojik unsurlar dışında açıklamak ihtimali pek yok. İhsanoğlunun adaylığı muhalefetin çaresizliğiydi Aynı çaresizlik AKP karşıtı aydınları da içine alıp bir hayal ülkesine taşımış gözüküyor.
Bilindiği gibi aydınlarımız aritmetiksel çözümlemelere saygı duyarlar. Biz de meseleye o açıdan bakalım Kamuoyu yoklamaları AKP oyunun bir alt ve üst sınır arasında oynadığını ortaya koymakta. Bu tarihsel momentte oyların 18 milyondan daha aşağı inmesi mümkün değil. Buna karşılık AKPnin alabileceği en fazla oy, Almanya seçmeninin de katkısı düşünüldüğünde azami 24 milyon. Aradaki boşluk siyasi konjonktürle ve esas olarak iktidar partisinin kendi performansıyla belirleniyor. Örneğin yolsuzlukların ortaya çıkması oyu düşürürken, demokratik hamleler ve hükümetin devlete hakim olduğu kanaatinin pekişmesi halktan alınan desteği artırıyor. Öte yandan toplam seçmen sayısı kabaca 50 milyon ve her halükarda alınacak oyun yüzde kaça tekabül edeceği ise doğal olarak seçimlere katılım oranına bağlı. Söz konusu oranın da pratikte var olan yelpazeyi biraz genişleterek yüzde 60 ila 90 arasında olduğunu söylemek mümkün.
Böylece AKPnin teorik olarak alabileceği oy oranını kabaca hesaplayabiliriz. Burada deneyimden ve AKPnin parti yapısından hareketle şu varsayımda bulunabiliriz: AKP seçmeninin sandığa gitmeme eğilimi, genel ortalamanın altındadır. Diğer bir deyişle seçimlere katılım düştüğünde, sandığa gitmeyenler büyük çapta muhalefet seçmenidir. Gerçek rakamları hesaplamak bir dizi varsayımı daha gerektirdiği için fazla uğraşmayalım ve seçmen katılımı azaldığında bu kişilerin üçte birinin AKPli olduğunu düşünelim.
Seçime katılım yüzde 90 olduğunda ve konjonktür AKP aleyhine ise bu partinin alacağı oy toplam 45 milyonun 18i, yani kabaca yüzde 40 olacaktır. Bu AKPnin en kötü koşullarda alacağı asgari oy Buna karşılık katılım yüzde 60a indiğinde yaklaşık 15 milyon seçmen sandığa gitmeyecek ve bunun da en fazla 5 milyonu AKPli olacak. Eğer konjonktür hükümet aleyhine ise AKP oyu toplam 30 milyonun 14ü olacağı için kabaca yüzde 40 oy değişmeyecek. Ama eğer konjonktür iktidarı destekliyorsa bu parti toplam 30un 19unu alacaktır ve bu da yüzde 57 demektir. Nihayet hem yüksek katılım hem de iktidar açısından olumlu bir ortam varsa AKP oyu yüzde 53 civarında beklenmelidir.
devamını okumak için tıklayınız
Bu bilimsel bulgular bugünlerde Türkiyede de ilginç bir sınanma şansı buluyor. AKP karşıtlarının çaresizliği anlaşılan öylesine derin bir sıkışma yaratmış ki, İhsanoğlunun gerçekten de siyasi dengeleri değiştirebilecek bir aday olduğunu, CHPnin nihayet siyaset yaptığını, iktidarın paniğe kapıldığını vs yazabiliyorlar. Bu bariz akılsızlık halini psikolojik unsurlar dışında açıklamak ihtimali pek yok. İhsanoğlunun adaylığı muhalefetin çaresizliğiydi Aynı çaresizlik AKP karşıtı aydınları da içine alıp bir hayal ülkesine taşımış gözüküyor.
Bilindiği gibi aydınlarımız aritmetiksel çözümlemelere saygı duyarlar. Biz de meseleye o açıdan bakalım Kamuoyu yoklamaları AKP oyunun bir alt ve üst sınır arasında oynadığını ortaya koymakta. Bu tarihsel momentte oyların 18 milyondan daha aşağı inmesi mümkün değil. Buna karşılık AKPnin alabileceği en fazla oy, Almanya seçmeninin de katkısı düşünüldüğünde azami 24 milyon. Aradaki boşluk siyasi konjonktürle ve esas olarak iktidar partisinin kendi performansıyla belirleniyor. Örneğin yolsuzlukların ortaya çıkması oyu düşürürken, demokratik hamleler ve hükümetin devlete hakim olduğu kanaatinin pekişmesi halktan alınan desteği artırıyor. Öte yandan toplam seçmen sayısı kabaca 50 milyon ve her halükarda alınacak oyun yüzde kaça tekabül edeceği ise doğal olarak seçimlere katılım oranına bağlı. Söz konusu oranın da pratikte var olan yelpazeyi biraz genişleterek yüzde 60 ila 90 arasında olduğunu söylemek mümkün.
Böylece AKPnin teorik olarak alabileceği oy oranını kabaca hesaplayabiliriz. Burada deneyimden ve AKPnin parti yapısından hareketle şu varsayımda bulunabiliriz: AKP seçmeninin sandığa gitmeme eğilimi, genel ortalamanın altındadır. Diğer bir deyişle seçimlere katılım düştüğünde, sandığa gitmeyenler büyük çapta muhalefet seçmenidir. Gerçek rakamları hesaplamak bir dizi varsayımı daha gerektirdiği için fazla uğraşmayalım ve seçmen katılımı azaldığında bu kişilerin üçte birinin AKPli olduğunu düşünelim.
Seçime katılım yüzde 90 olduğunda ve konjonktür AKP aleyhine ise bu partinin alacağı oy toplam 45 milyonun 18i, yani kabaca yüzde 40 olacaktır. Bu AKPnin en kötü koşullarda alacağı asgari oy Buna karşılık katılım yüzde 60a indiğinde yaklaşık 15 milyon seçmen sandığa gitmeyecek ve bunun da en fazla 5 milyonu AKPli olacak. Eğer konjonktür hükümet aleyhine ise AKP oyu toplam 30 milyonun 14ü olacağı için kabaca yüzde 40 oy değişmeyecek. Ama eğer konjonktür iktidarı destekliyorsa bu parti toplam 30un 19unu alacaktır ve bu da yüzde 57 demektir. Nihayet hem yüksek katılım hem de iktidar açısından olumlu bir ortam varsa AKP oyu yüzde 53 civarında beklenmelidir.
devamını okumak için tıklayınız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder