21 Haziran 2014 Cumartesi

12 Eylül Davası ve Sol’daki Akıl Tutulması - Ferdan Ergut

Türkiye solunun geniş kesimlerindeki akıl tutulmasını 12 Eylül Davası’ndan daha iyi ne gösterebilir bilmem. Fakat önce hafızayı tazeleyelim: Bundan 34 yıl önce darbeyle iktidara gelen cunta on binlerce yurttaşı işkence tezgahlarından geçirdi, on binlercesini işlerinden attı, on binlercesini yurttaşlıktan çıkardı, on binlercesini siyasi mülteci olarak memleketlerinden ayrılmaya zorladı, yüzlerce yurttaş “şüpheli” bir şekilde onların iktidarında öldürüldü. 50 yurttaşımız onların iktidarında idam edildi. Bu mağduriyetlere doğrudan muhatap olmayanlar da bu felaket yıllarından kurtulamadı. Aileler dağıldı, yüzbinlerce insan psikolojik sorunlarla başa çıkmaya çalıştı.
Darbecilerin bunca acının üzerine kurduğu düzen, Türkiye’nin en dayanıklı düzeni oldu. 34 yıldır 12 Eylül rejiminin kurumlarıyla ve pek çok kanunuyla yaşamaya devam ediyoruz. Türkiye toplumunun geniş kesimleri çok uzun süre 12 Eylül’ü bir kurtarıcı olarak algıladı. (Bu yazının konusu değil ama bu algının öznel ve nesnel nedenleri üzerinde ayrıca ve ayrıntılı bir biçimde durmak gerekiyor elbette).
Geniş kesimler böyle düşündü ama kayda değer bir azınlık için 12 Eylül’le hesaplaşma ve darbecilerin yargılanması daima temel gündem maddesi oldu. 12 Eylül mağdurları Türkiye toplumunun örgütlü kesimlerini oluşturuyorlardı. Örgütler darbe sonrası koşullarda tekrar toparlanır toparlanmaz darbecilerin yargılanması için mücadeleye başladılar. Her 12 Eylül’de “darbeciler yargılansın” diye miting yapanlar bu kesimlerdi. Eylemlerde halkın kitlesel katılımı olduğu söylenemezdi. Fakat bıkmadan usanmadan, hiç ara vermeden 12 Eylül rejiminin kötülüklerini anlatmaktan vaz geçmedi bu insanlar. Türkiye toplumunun 12 Eylül felaketini unutmasına izin vermediler.
Gün geldi, devran döndü 12 Eylül 2010’da bir Anayasa Referandumu oldu. Referanduma sunulan paketteki bir maddeye göre darbecilerin kendileri için hazırladıkları koruma kalkanı (geçici 15. madde) kaldırılacaktı. Solun büyük bölümü –elbette CHP’nin peşine takılarak- Referanduma “hayır” oyu verdi. 30 küsur yıldır mücadelesini verdikleri “darbecilerin yargılanması” meselesi bir gecede yaşamsal olmaktan çıkmıştı. Olabilir. Başka meseleleri daha önemli görmüş olabilirlerdi. (Geçerken not: Benim oyum “evet”ti. Ve bu oyu da sadece darbecilerin yargılanacak olması nedeniyle vermemiştim. Ama yazının konusu Referandum değil; geçtim.) Sonuçta beklenen oldu ve Referandum’da “evet” çıktı. Darbecilerin koruma kalkanı kalkmıştı.
Böyle bir durumda rasyonel bir soldan ne beklenirdi? Muhtemelen şöyle bişey:  “Artık olan oldu. İstemediğimiz bir sonuç çıktı; ama maddelerden –en az- bir tanesi bizim maddemizdi. Şimdi siyaset zamanı… Darbecilerin yargılanmaları ve mahkum edilmeleri için mücadeleye başlıyoruz.” Ama böyle olmadı! Onun yerine olan, akıl tutulmasıydı.
Dünyada darbe geçirmiş hangi ülkedeki yoldaşlarımıza söylesek utanacağımız bir süreç başladı. Darbecilere dava açılmıştı ve solun önemli bir bölümü alanı terk etmişti. Darbecileri yargılıyorduk ve solun umrunda değildi! Umrunda olmasa yine iyi; durum daha da vahimdi: -Maalesef- umrundaydı ve bu davanın aslında bütünüyle AKP’nin bir tezgahı olduğu konusunda “halkı bilinçlendirmeye” başladılar. Burada ikiye ayrıldılar: Daha tutarlı olan kesim en başından beri bunun bir “tiyatro” olduğunu ve “AKP’nin oyununa gelmeyeceklerini” söylediler ve her yönüyle davayı boykot ettiler. Birinci günde bile Adliye’ye gelmediler. Diğer kesim ise iyice tutarsızdı. Davaya müdahil oldular; ama mahkemenin ne kadar uyduruk bir mahkeme olduğunu ve burada bir şey çıkmayacağını halka göstermek için!
Bu süreçte akla ziyan birçok laf ürettiler. Üstelik ürettikleri her laf, bir önce ürettiklerini geçersizleştiriyordu. Ama burası Türkiye! Tutarlılık çok aranan bir özellik olmadığından ferah feza laf üretmeye devam ettiler. Şöyle şeylerdi:
i) “Darbecileri ancak sosyalistler, devrimciler yargılar” (Dünyanın pek çok ülkesinde rutin hükümetler darbecileri yargılamış, cezalandırmıştı. Ayrıca 30 yıldır hiçbir eylemde “darbeciler devrim mahkemesinde yargılansın” dememiştik. “Yargılansın” diyorduk. Ama hakikatle ilişki bir kez zedelenmeye görsün; bunların hiçbiri bu arkadaşlar için önemli olmadı).
ii) “Mahkeme savcının iddianamesini kabul etmeyecek ve zaman aşımı v.s. gerekçelerle yargılama başlamayacak bile” (Aslında sanık avukatına ait olan bu argüman reddedildi ve yargılama başladı).
iii) “Yargılama başlayabilir; ama mahkumiyet çıkması imkansız” (Mahkumiyet çıktı:  Rütbeleri sökülecek ve müebbet hapis).
iv) “Mahkum oldular ama çok yaşlı oldukları için hapse girmeyecekler. Sonuçta iki ihtiyar ceza alsa ne olur, almasa ne olur” (Bu en manidar olanı; dolayısıyla yazıyı bitirirken biraz daha geniş ele alacağım)  
...
Devamını okumak için tıklayınız


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder