2 Şubat 2015 Pazartesi

'Yaşadığımız kabzımallık, diplomaları kâğıttan değersiz, vakıf üniversitelerinin yüzde 70'i kapatılmalı!'

Üniversiteye kapağı at, gerisi kolay!” 
Lisede bel bağlanan bu cümle, artık sadece üniversiteye girdikten sonra değil, girilen üniversitelerden mezun olduktan sonra da hayatta bir karşılık bulamıyor. Sebep, sadece istihdam alanlarının nüfusa oranla yetersizliğinden değil, alınan eğitimin içeriğinin çoğu zaman gerçek bir diplomaya denk gelmemesinden de kaynaklanıyor.   
Yaklaşık 2 milyon kişinin bir üniversiteye girmek için başvurduğu ÖSYS, 2014’te öğrencilerden 600 binini devlet üniversitelerine yerleştirirken, yaklaşık 100 bin kişiyi vakıf üniversitelerine gönderdi. 
Bu vakıf üniversitelerinden birinde akademisyenlik yapan Aslı Vatansever ve Meral Gezici Yalçın’a göre ikinci grubun  vakıf üniversitelerinden aldığı çoğu diploma, “üstüne basıldığı kâğıttan daha değerli değil.” Gezici Yalçın ve Vatansever’in konu hakkındaki tespitlerinin kıymeti, sadece kendi mesaileri değil, diğer vakıf üniversitelerinde çalışan 28 akademisyenle yaptıkları görüşmelerden de geliyor.

İkilinin, geçen hafta İletişim Yayınları’ndan çıkan kitaplarının ismi “Ne Ders Olsa Veririz”. Kitapta, akademisyenlerin kendi hikâyelerinden kesitler sunulurken vakıf üniversitelerinin işleyişine dair de önemli bilgiler paylaşılıyor.   
Vatansever ve Gezici Yalçın, bir yandan büyük bölümü gerçek bir vakıf felsefesine dayanmayan bu üniversitelerin asıl sahibi işverenlerin okuldan kazandıkları parayı diğer şirketlerine “aktarma usulleri”ni anlatırken, diğer yandan “maliyetten kısma” adına akademisyenlere ödetilen bedelleri aktarıyor. Yazarlara göre, karşı çıkılmazsa, her akademik bölüm başı sayıları üç ile sınırlı tutulan, okula giriş çıkışları kart basma sistemiyle kontrol altına alınan, yayın için araştırma yapma koşulları esirgenen, ancak üniversitenin reklam-tanıtım faaliyetlerine katılmaları neredeyse zorunlu kılınan akademisyenlerden geriye kalan “entelektüel çöplük” olacak. 
Türkiye genelinde sayıları 72’yi bulan vakıf üniversitelerinin 38’i, sadece, dokuz devlet üniversitesinin de bulunduğu, İstanbul’da yer alıyor. Kitapta aktarılanlara göre, “Keyfine bak, sen bunu hak ettin” benzeri sloganlarla öğrencileri kontenjanlarını doldurmaya çağıran vakıf üniversitelerinin önemli bir bölümü, aldıkları paranın karşılığını otoparkta kurulmuş bir “kampüs”, sadece kitap bağışıyla çatılmış prosedürel bir kütüphane veya hoca eksikliğinden yüksek lisans öğrencilerine verdirtilen derslerle de verebiliyor.
Yazarlardan Vatansever, eğitim kalitesi nedeniyle “Buralardan alınan herhangi bir diploma istihdam piyasasında avantaj sağlamaz” derken, Gezici Yalçın’ın “Vakıf üniversitelerinin kaçta kaçının eğitim kalitesizliği nedeniyle kapatılması gerektiğini düşünüyorsunuz” sorusuna verdiği yanıt, “yüzde 70.”
Vakıf üniversitelerinin işleyişi, yasalarla da inşa edilen şeffaflığın sızamadığı sistem  nedeniyle kamuoyuna yansımıyor. Yazarların aktardığına göre, her yıl bu üniversiteleri denetleyen Yükseköğretim Kurumu (YÖK) da, başkan seviyesindeki bilgilendirmeye rağmen, yüksek lisansa öğrenci alımında usulsüzlük gibi suç teşkil eden olaylara dahi müdahale etmiyor. 
Vakıf üniversitelerinde neler olduğunu sorarak ve aktararak şimdiye kadar kamuoyuna hak ettiği ölçüde taşınmamış bir tartışmayı gündeme getiren Abant İzzet Baysal Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde yardımcı doçentlik yapan Meral Gezici Yalçın ve Doğuş Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak çalışan sosyolog Aslı Vatansever’in T24’ün sorularına verdiği yanıtlar için buyrun. 

‘Bu kitap bataklıktan çıktı’ 

- Bu kitap nereden çıktı?
Aslı Vatansever: Bataklıktan, bir cinnet anından çıktı. Meral’le geçtiğimiz yıl aynı tanıştıktan kısa bir süre sonra üniversitelerde çalışma koşulları hakkında konuşmaya başlamıştık. Meral işe başladıktan çok kısa bir süre sonra bölümünün başkanı işten çıkarıldı. Bu büyük bir kırılma oldu. Arka plan olgunlaşırken yaza doğru bazı deneyimler bunu patlama noktasına getirdi ve bunları kamusal bir tartışma mecrasına taşımamız gerektiğine karar verdik.  
Bölüm başkanının işten çıkarılma gerekçesi neydi?
Meral Gezici Yalçın: İki aylık deneme süresi gibi bir gerekçe göstermişlerdi.
Vatansever: Daha sonra davayla geri döndü.
- Bu üniversiteler nasıl yönetiliyor? Bölüm başkanının işten atılmasına kim karar veriyor?
Gezici Yalçın: Sözde vakıf üniversitelerinin mütevelli heyeti, genelde başkanının işveren olduğu ve geri kalanının ara yöneticiler olduğu akademisyenlerden oluşuyor. Çünkü örneğin herhangi bir fabrika işleten biri üniversite işinden anlamıyor ve akademik gidişatla ilgili danışabilecekleri birkaç akademisyene ihtiyaç duyuyorlar. Personelin işe alınması, çıkarılması dahil her türlü karar da bu heyetler tarafından veriliyor.
- Neden “sözde vakıf üniversitesi”? 
Gezici Yalçın: Türkiye’de öğrencilerin para vererek okuması haklı olarak özel üniversiteyi çağrıştırıyor. Ama Türkiye’de özel üniversite yasası yok, özel bir işletme gibi üniversite kurulması yasayla engellenmiş durumda. Bunlar ancak vakıf üniversitesi adı altında kurulabiliyor, böylece farklı sektörlerden gelen işverenler üniversite işine giriyor. Sözde dememizin sebebi, bu üniversitelerin yasal olarak “vakıf” adıyla kurulmaları ancak fiiliyatta özel işletmelerde görülecek her türlü para kazanma usullerinin kullanılması.

‘Tadilat yapıyor gibi gösterip parayı
işverenin diğer şirketlerine aktarıyorlar’

- Nedir o usuller?      
Vatansever: Örneğin, bizim görüşmecilerimizden duyduğumuz bazı örneklerde, tadilat yapılıyor gibi gösterip vakıf parasını çekiyorlar, proforma faturalarda da olması gerekenden daha yüksek maliyet gösteriliyor, böylece para üniversite sahibinin diğer işletmelerine aktarılıyor.
Gezici Yalçın: Bu bir tanesi. Sözde vakıf üniversitelerde outsourcing (dış kaynak, taşeron kullanımı) usulüne başvuruyorlar. Örneğin, kendi bünyesinde temizlikçi çalıştırmak yerine maliyeti düşürmek için taşeron firmayla anlaşıyor. Bu sadece idari personel için geçerli değil, akademisyenleri de ders saat ücretli çalıştırarak bir nevi taşeronlaştırmış oluyorlar.
Vatansever: Böylece sigorta ve ders dönemi dışında maaş ödemiyorlar.
- Kararlar mütevelli heyetinde alınıyorsa, tadilat gibi “para kazanma usulleri”nden işveren dışındaki diğer heyet üyeleri de sorumlu mu sizce?
Vatansever: Mütevelli heyeti toplantılarına girmediğim için bu konuda bir malumatım yok. Sorumludur ya da değildir gibi bir yargıda bulunmak istemem.
Gezici Yalçın: Mütevelli heyet kararları şeffaf değil, çalışanlarca denetlenemiyor. Bununla ilgili görüşmecilerimiz de herhangi bir anlatımda bulunmadı. O nedenle bizim kimin, hangi kararda, ne kadar sorumluluğu varı bilme şansımız yok.
 ...
devamını okumak için tıklayınız


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder