21 Ekim 2014 Salı

Yolsuzluklar ve yurttaş haysiyeti AHMET İNSEL - 21/10/2014

Michael Hardt ve Antonio Negri, Declaration başlığı taşıyan ve 2012’de yayımlanan kitapçıklarına alt başlık olarak Bu bir manifesto değildir ifadesini seçmişler. Kitapçıkta içinde bulunduğumuz krizin dört öznellik figürünü ele alıyorlar. Bunlar, borçluluk, medyalaşmak, güvenlilik ve temsil edilir olmak.Medya ve özellikle yeni sosyal medya üzerinden siyasallaşma ve toplumsallaşma çabalarıyla ilgili olarak şöyle bir tespitte bulunuyorlar: “Önemli olsa da, haber/bilgi aktarmaya dayalı siyasal projeler kolaylıkla hayal kırıcı olabilirler. Eğer ABD yurttaşları hükümetlerinin nasıl davrandıklarını, hangi ağır suçları işlediklerini gerçekten bilseler, ayaklanacakları ve hükümeti devirecekleri düşününebilir. Ancak, gerçekte, bütün ABD yurttaşları Noam Chomsky’nin kitaplarını ve internette yayılmış olan bütün WikiLeaks dokümanlarını okusalar da, aynı siyasetçilere oy verecekleri ve bugünküyle hemen hemen aynı bir toplum üretecekleri muhakkaktır. Bilgi yeterli değil. Aynı şey ideoloji eleştirisi için de geçerli. (...) Kamu alanında bir iletişim eylemliği alanı açmak da kendi başına yeterli değil”.
Eğer doğru ise, bu tespitten hareket ederek varılacak sonuç, tüm alternatif haber, bilgi üretimi faaliyetlerine son verip, iktidarın ve büyük güçlerin bilgi üretimine ve doğrular rejimine meydanı boş bırakmak değildir elbette. Hardt ve Negri de, bu doğru bilgi, alternatif bilgi üretme ve yayma faaliyetinin yanlış olduğunu iddia etmiyorlar. Dikkat çekmek istedikleri nokta, sadece bunun yeterli olmadığı.
Bu tespitten hareketle, günümüz Türkiye’sine bakalım. Hükümet, bazı bakanlar ve çevresiyle ilgili yolsuzluk iddialarının soruşturulmaması kararını aldırtmayı başardı. Bunun son aşaması, meclise gelen bakanlarla ilgili savcılık soruşturma dosyalarını inceleyecek komisyonunun da, Yeni Türkiye savcılığının aldığı soruşturmaya gerek yoktur kararına uygun bir karar vermesi olacak.
Yeni Türkiye savcılığı, 25 Aralık soruşturmalarının yok hükmünde olduğunu ilan ettikten sonra, artık tüm belgeleri neredeyse kamuya mal olmuş 17 Aralık soruşturmasında da soruşturmaya gerek olmadığı kararı verdiğinde, medyasıyla, seçmeniyle, STK’ları, üniversitesi ve iş dünyasıyla bir bütün olarak AKP toplumundan herhangi bir tepki gelmedi. Bir çatlak ses çıkmadı. “Yahu, durun biraz fazla olmadı mı?” sorusu bile sorulmadı. Örneğin, yakın tarihe kadar yolsuzluklar konusundaki çalışmalarıyla maruf TESEV gibi bir kurumun başındaki insanlardan en azından, “yok bu kadarı fazla” türünden bir tepki gelmedi. Buna karşılık, AKP medyasından sevinç çığlıkları da atılmadı. “Hak yerini buldu, bakanlar ve yakın çevreleri aklandılar” türünden bir güçlü tepki de duymadık. Her şeyin bilindiği, ama bunun böyle olması lazım geldiğine dayalı bir genel ve sessiz mutabakatla yola devam etmeye “AK toplum” kararlı.
“Yolsuzlukla kararlılıkla mücadele edilmiştir, bundan sonra da kararlılıkla mücadele edilecektir” iddiasıyla yola çıkan Davutoğlu hükümeti döneminde, bu konuda elle tutulur ilk somut icraat “soruşturmaya gerek yoktur” kararının alınması oldu. 17 ve 25 Aralık soruşturmalarının hükümette panik yarattığı Ocak 2014 başında Davutoğlu, “etik kaygılardan soyutlanmış bir siyaset her şeyini kaybeder” iddiasında bulunmuştu. Daha sonra, Mart 2014 seçimlerinden bir hafta önce, “yolsuzluklar konusunda verilmeyecek hesabımız yok” demişti. Genel başkan seçildiği AKP kongresinde, “yolsuzluk yapanların gerekirse ellerini kırarız” diye esip gürlemişti. Gerçi, el kırmak medeni bir ceza kanununda yer alan bir cezalandırma yöntemi değildir ama hiç olmazsa cezalandırmaktan bahsediyordu. Daha sonra, Bingöl saldırısını failleri olduğu iddia edilen kişilerin polis tarafından “iki saat sonra nasıl cezalandırdığını” kıvançla aktarınca, Davutoğlu’nun suç ve ceza konularında medeniyet eşiğinin ancak bu seviyede olduğu ortaya çıktı. Halbuki kimse yolsuzluk yaptıkları konusunda ortada çok güçlü karineler olan kişilerin ellerinin kırılmasını veya Bingöl’deki gibi cezalandırılmalarını talep etmiyordu. Mahkemede yargılanmalarını, zanlıların kendilerini savunmalarını, gerekirse sivil toplumdan ilgili kişi ve kuruluşların müdahil olmasını ve söz konusu yolsuzluk iddialarının gerçekten aydınlığa kavuşmasını talep ediyordu. Şimdi sadece zanlılar değil, bütün hükümet ve iktidar partisi yolsuzluklar konusunda hesap vermekten kaçtığı damgasını taşıyor ve taşımaya devam edecek.
Taşı sadece gölge başbakana atmak haksızlık olur.
...
devamını okumak için tıklayınız



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder